"Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik..."
Buzdolabının buzluk kısmı çok pis. Eve girdiğimden beri öyle, gerçi bir kaç hafta ancak oldu. Yok, iki ay olmuş, ama aslında ben temiz biriyimdir, temizlik de yaparım ama, nedense o buzluktaki buzları kırıp temizlemek vs. zor geliyor. Diğer yandan her an yapacakmışım gibi, buz kalıpları da tezgahın üzerinde. Girişin tam karşısında mutfak tezgahı, üzerinde boş buz kalıpları. Size bir içki ikram etmek isterdim, der gibi. Gelmeyen misafirlerime...
Negroni seviyorum. İçmek için cin, vermut ve campari gerekiyordu. Campari ve vermut ok de, cin pahalıydı, pink versiyonunu aldım, öyle güzel bir kokusu var ki... Fakat buz yok. Üzerine soğuk soda koyuyorum dolaptan. Soda dediysem, gazlı mineralli su. Her şeyim yarım yapıldak, çok şükür.
Yarın yine kendini Orta Avrupa sanan Doğu Bloğu şehirlerinden bir başkasına gideceğim; Gdansk. Geçen hafta da Szczechin'deydim; liman vinçleri, yığma kömür, deniz manzaralı is, martısız deniz, gübre yüklü gemiden şehrin rüzgar alan yöndeki mahallelerine basan bok kokusu.
Bugün Türkiye biletimi iptal ettim. Vergiye bir ay altı gün var ve vergiyi ödeyince param çok çok güvenlik sınırında kalacak. Bugün, Kadıköy'de Hane'de, sevgilimin güzel gözlerine bakarak yiyeceğim mevsim mezelerini iptal ettim. Evde ramen yapmaya kalktım üstüne üstlük, bu kaçıncı denemem, hala bok gibi.
Fakir negronime kattığım gazlı suyun fıkırtısı da, planlarım gibi, 10 dakikada iptal. Sulu negroni, Berlin kışı, iptal olacak pek de çok şeyim kalmadı...
Ay dilbere çalıyor. Saat 21.38. 90'larda ben çocukken ne kadar fakirsek, o kadar fakirim. Marketten 3 Euro üzerinde bir şey almıyorum.
Hayatta kim istediği yerde bilmiyorum. Hayat da, sanki, iki mangalda ucuza tavuk kanat yapmalık gibi bir şey gibi gelmeye başladı git gide. Bir ladeslik kemiğim bile yok. Olsa ramen yemeğine et suyu olacaktı.
40 yaşındayım. Kaç senelik hayatımın yüzde kaçı hüzünle geçti diye düşünürken fark ettim ki; 38 gün sonra doğum günüm var. Ben burada kiminle kutlayacağım? En son 40. doğum günüm diye, genel bir çağrı vermiştim, doğup büyüdüğüm İzmir'de, üç arkadaşım gelmişti.
Eski İtalyan filmlerinde, yuvarlak rakamlı yaşlarını, geniş ailesiyle, eşiyle dostuyla, büyük sofralarda, içerek ve gülerek ve eskiyi yad ederek kutlayan karakterlere çok özenirdim. Belki zamanım gelmemiştir.
Dedem, cenazesi için, gençler gelsin derdi. Dedemin cenazesini kalabalık uğurlarız diye düşünmüştüm, tanınır, sevilirdi. Benim arkadaşlarım geldi, gençlik yoktu diyemem ama kalabalığın esamesi okunmadı. Davutlar'ın köy camisi ya doldu, ya dolmadı.
Gelmeyen ne çok şey var hayatlarımızda.
Bekledikçe öldüğümüz.
Size, neşeli bir blog armağan etmek,
Hiç istemezdim.
Zira, limansız şehirlere bile yanaşacak kadar cüretkar,
Bir gübre gemisi var beni takip eden, biliyorum.
Dünyanın her yanına yüzerek gelebiliyor.
Sizi,
karanlık gecelere
saklıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder